Bir öğretmenin ,babasının günlüğünü okuyarak geçmişi ile ilgili doğruları
bulması. Acımak'ta, görevine
bağlılığı ile tanınmış bir başöğretmen olan Zehra Hanım’ın trajik serüveni dile
getiriliyor. Temizlik, fedakarlık hastalığı onda insanlığın en değerli
yeteneğini öldürmüştür: Acımak Yeteneğini. Duygusal, geniş ruhlu bir kadın,
güzel, doğru, temiz şeyleri çılgınca seviyor. Ama zaafa, düşkünlüğe ve
çirkinliğe acımıyor. Yapılmış bir kötülük için hiç bir gerekçe tanımıyor ve
acımadan söküp atıveriyor. Bütün insanları etkilemiş güzel bir duygunun romanı.
KİTABIN ÖZETİ:
Zehra kasabanın en tanınan kişisidir.Çok iyi bir öğretmen olup sevilen
birisidir.Fakat geçmişte yaşadılarından dolayı acıma duygusundan yoksundur.Bir
gün Maarif Bey gelip bir mektup verir.İstanbul’dan cağrıldığını ve babasının
çok hasta olduğunu söyler.Ama o bunu kabul etmez .Çünkü küçükken annesinin
,ablasının ve kendisinin başına gelen bütün olaylar hep onun yüzündendir.Belli
bir süre sonra baskıya dayanamaz.İstanbul’a gitmek üzere trene biner.Trende hep
babasının annesine ,ablasına bağırmasını,sarhoş sarhoş eve gelmesini düşündükçe
ona nefreti artar.Üstelik komşuları olan Necip Bey ve ablasının o kadar
iyiliğine karşın onlarlada kavga etmiştir.İstanbul’a gelipte verilen adrese
gittiğinde yaşlı bir adam ve kadın onu beklerl.Onlar babasının öldüğünü
söylerler.Ondan kalan birkaç eşya ve sandık verirler.Akşam uykusu gelmeyince
kutuyu açar.Birkaç eşya ve bir günlük bulur.Günlüğü okumaya başlar.Günlük
babasının ilk memur olduğu yıldan başlar.Birkaç yerden sonra tayini
Diyarbakır’a çıkar.Burda annesiyle tanışır.Herkes onun kötü biri olduğunu
söylemesine rağmen onla evlenir va kaynanasıyla İstanbul’a gelir.Burda
karısının ve kaynanasının kötülüklerini yavaş yavaş öğrenir.Kavga etmeye
başlarlar.Üstelik dolapları karıştırınca aşk mektupları bulur.Bu
mektuplar komşusu Necip Bey’den gelmiştir.Bu olaya cok üzülür ve eve gelmemeye
başlar.Necip Beyle kavga eder ;işten atılır.Sadece iki kızı için yaşamaktadır
artık.Fakat annesi onu kızlarına karşı kötülemektedir.Ablası annesinin
tutarsızlığından dolayı ölür.Diğer kızının da aynı duruma düşmemesi için evden
kaçırır.Bir yurda yerleştirir.Belli bir süre sonrada karısı ve kaynanası
ölür.Günlük burada biter.Bu olaydan sonra Zehra çok pişman olur.Artık
bütün gerçekleri öğrenmiştir.Ayrıca acımayıda öğrenmiştir.
KİTABIN ÖZETİ-2:
Zehra çok çalışkan, disiplinli, verdiği kararların
arkasında duran bir öğretmendir. Bulunduğu okulda birçok yenilik yapmış ve
okuldaki uygun olmayan, güzel olmayan birçok şeyi değiştirmiştir. Kırık dökük
halde bulunan okulu kendi onarmaya kalkmıştır. Öğrencilerin elbiseleriyle,
saçlarıyla usanmadan ilgilenmiştir ve onların ikinci anneleri olmuştur.
Ama onun bir tek kusuru acıma duygusunun olmamasıdır.
Zaafa, düşkünlüğe, çirkinliğe acımamaktadır. Bu özelliklerinden dolayı maarif
müdürü onun mebus Şerif Halil beyle tanıştırmak istemiştir. Tabiki mebusunda
asıl amacı Zehra'ya babasının hasta olduğunu söylemektir. İkisi birlikte
Zehra'nın okuluna giderler. İlk olarak onunla okul öğrencileri hakkında
konuşurlar. Zehra çalışkan öğrencilerinden bahsederken gözlerinin içi güler.
Ama tembel, zayıf öğrencilerden bahsederken çehresi değişir ve sanki zanlı bir
kişiden bahsediyormuş gibi davranır. Bu konu hakkında maarif müdürü ve mebusla
saatlerce tartışır ama bir türlü bu fikrinden vazgeçmez. Bu konuyu tartışırken
maarif müdürü çok güzel bir örnek verir.
Zehra'ya bu örneği anlatır. Küçük bir kızın hırsızlık
ile suçlanmasını söyler. Zehra hemen araya girer ve müdahale eder. Evet o bir
hırsızdı diye bağırmaya başlar ve onu savunmalarını istemez. Maarif müdürü ise
konuyu açar. Bu kızın aslında hırsız olmadığını sadece hırsızların şu evin
kapısı önünde dur birisi gelince haber ver diye para karşılığında kandırırlar.
O da inanır, olay esnasında bekçiye yakalanır. Daha sonra polise teslim edilir.
Polis onu konuşturmaya çalışır ama bir türlü konuşmaz.
Zehraya gülerek eğer gerçekten hırsız olsaydı onların ismini vermezmiydi der ve
devam eder. Polis ona aldığı paranın iki katını teklif eder ve kız yine almaz.
Bu kız hırsızmıydı diyerek Zehra'yla dalga geçerler. Zehra olayı kapatır bir
daha o olay üzerine konuşmak istemez.
Laf Zehra'nın babasına gelir. Ama o konuşmak istemez.
Babasının hasta olduğunu söylerler fakat zehra babası görmeye gitmek istemez.
En sonunda maarif müdürünün ısrarı ile babasını görmeyi kabul eder ve
İstanbul'un yolunu tutar. O akşam tren yolculuğuna başlar.
Her gözlerini kapatışında çocukluğunda başından geçen
olayları hatırlar. Babasının eve nasıl sarhoş geldiğini, ablasına çektirdiği
işkenceleri bir bir gözlerinin önünden geçirir. Her seferinde babasına olan
kini bir kat daha artar. Nihayet tren yolculuğu bitmiş ve babasının bulunduğu
eve gitmiştir. Evde sessizlik hakimdir. Onu yaşlı bir adam ile kadın karşılar.
Zehra evde insanlarla konuşurken gayet sakin
görünmektedir. Hatta neşeli denilecek tavırlar sergiler. Bu hareketlerini
herkes yol yorgunluğuna verirler. Daha sonra Zehra'ya babasından kalan bir
sandık olduğunu ve onu açıp bakmasını söylerler. Daha sonra zehra sandığı açar
ve içinden bir günlük çıkar. Günlüğü okumaya başlar. Günlüğün ilk sayfalarında
babasının daha yeni memur çıktığını ve bunun için ne kadar bahtiyar olduğundan
bahseder. İçinde olan çalışma azmi, namus, şeref duygularından bahseder ve
sayfalar ilerledikçe ilk tayin yerinde babasının iş yaşamından bahsedilir.
Babasının görevinin ilk yıllarında çok çalıştığını
hatta masasının üstüne bir takım yapması gereken şeyleri yazdığı anlatır.
Bunlar göreve bağlılık, rüşvet almamak gerektiğidir. Birgün babası evlenmeye
karar verir ve bir kızla evlenir bu kızın annesi duldur. O da onlarla kalır.
Zehra'nın babası yani Mürşit bey sürekli onların ne
kadar iyi mükemmel insan olduklarından bahseder aslında bilmediği bir şey
vardır. Bu insanlar onu gün geçtikçe batağa sürüklerler. İş yerinde insanlarla
tartışmaya başlar kavga eder, sebebi ise önceden onların işlerini yaparken
artık yapmamasıdır. Kaynanası onun içini dışını çok iyi bildiği için onu (bilgi
yelpazesi.net) kandırmasınıda iyi bilir. Oğlum bence hiç gereği yok ama bilmem
kimin kızının şöyle elbisesi var kızımda genç oda ister ama sen alma der. Tabi
bu lafı duyunca Mürşit hemen gider aynı elbiseden alır. Mürşit efendi çok
borçlanmıştır. Borç batağının içine girerler.
Birgün kaynanası Mürşit'i İstanbul'a gitmek için
kandırır. Orada yaşayalım orası bizim memleketimiz vs. laflar söyler. Oda hemen
tayinini oraya çıkarttırmak için girişimlerde bulunur. Bir arkadaşı ona yardım
edeceğini ama kaynanası ve karısının çok kötü insanlar olduğunu kaynanasının
kocasını dertten öldürdüğünü söyler ve onuda borç batağına soktuklarını ve eğer
İstanbul'a giderlerse daha kötü şeylerin onları beklediğini söyler, hem
pahalılık olsun hemde başka konular olsun.
Sonunda İstanbul'a giderler ve epeyce bir zaman
geçtikten sonra onların yaşantılarına, eğlenceli hayatlarına para yetiştiremez.
Sonunda Mürşit bey artık ayyaş, hırsız bir adam olduğunu kızlarının onu hiç
sevmediğini ve işsiz olduğundan bahseder ve artık onların iç yüzünü
öğrenmiştir. Onlarla onun arkasından değil yüzüne karşı hakaretlere,
fesatlıklarda bulunmaya başlamışlardır. Aile içi huzur gibi kavramlar
kalmamıştır.
Kaynanası ve karısı onu kızlarına çok kötü bir insan
olarak tanıtmışlardır. Kızları ondan nefret etmektedirler. Birgün sokakta sefil
bir şekilde dururken Mürşit'i görür ve sohbet ederler. Mürşit'e yardım etmek istediğini
söyler. O da Zehra ismindeki kızını yatılı bir okula aldırmasını söyler. Ve
artık zehra bu insanlardan arınmıştır. Okulda okumaya başlamıştır.
Günlük bu şekilde biter. Zehra aslında babasının ne
kadar iyi bir insan olduğunu öğrendiği için babasının ölüsünün yanına gider,
feryatlarla ağlamaya başlar. Zehra bir kaç gün sonra mektebine döner. Artık
hiçbir eksiği kalmamıştır. Acımayı öğrenmiştir.
KİTABIN
ANA FİKRİ :
Hayatımızda eş şeçimini çok iyi yapmalıyız.Eğer iyi şeçim yapamazsak ileriki
hayatımızda başarılı olamayız.
KARAKTERLER :
Zehra :Çok iyi bir öğretmendir.Çok sevilmektedir.Fakat acıma duygusundan
yoksundur.Babasına karşı olan nefreti daha sonra acıya dönüşmüştür.
Mürşit Efendi : Çok
iyi birisi olup dürüsttür.Herkese yardım etmeyi seven birisidir.Memurluk
mesleğine çok düşkün birisidir.Fakat yanlış eş seçiminden dolayı mahvolmuştur.
Kendine içkiye vermiş her şeyini kaybetmiştir.
Annesi: Çok kötü birisi olup evlendikten sonrada kötülüklerine devam etmiştir.Üstelik
kocasını aldatmıştır.
Anneannesi : O da kızının kurbanı olmuştur.Fakat ister istemez bir süre sonra kızının
yanında yer almıştır.Damadına kötülükler yapmıştır.
ROMAN HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER :
Kitap bize hayat dersi
vermekle birlikte o zamanki durumuda göz önüne sermektedir.Kitap oldukça
sürükleyici olup sıkmamaktadır.Dili ağır değildir.
:
REŞAT NURİ GÜNTEKİN
1889 Yılında
İstanbul’da doğmuştur ve1956 yılında Londra’da ölmüştür. Ünlü roman, hikaye ve
tiyatro yazarıdır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve
Edebiyat bölümü mezunudur. Öğretmenlik, müfettişlik, milletvekilliği ve Paris
Kültür Ateşliği gibi görevlerde bulunmuştur.
Hikaye
ve tiyatro türlerinde eser vermiş, olan Reşat Nuri Güntekin, asıl
şöhretini romanlarıyla ve bilhassa Çalıkuşu romanıyla yapmıştır. Bu romanda
ülkücü aydın bir genç kız tipi olan İstanbullu Feride, kültürlü, ahlaklı,
fazileti ve şefkatiyle, önceleri kendisine birazda şüpheyle bakan bu insanlarla
kaynaşmayı başarmıştır. Bu bakımdan Çalıkuşu romanı, yazarını gölgede bırakan
bir şöhret kazanmıştır. Feride Anadolu’ya ışık götürecek genç öğretmen
hanımlarının örnek tipi haline gelmiştir.
Reşat
Nuri, realist(gerçekçi) bir romancımızdır.Batı’dan aldığı teknikle yerli olay
ve şahısları anlatmıştır. Memleketimizin çeşitli yerlerinde, toplumun çeşitli
zümre ve tabakalarına mensup insanlar arasında geçen acı-tatlı hayat
sahnelerini eserlerinde canlandırmıştır. Canlı, renkli ve tesirli bir üslubu
vardır. Dili akıcı, temiz bir İstanbul Türkçesidir. Eserleri görgü ve tecrübeye
dayanmaktadır.
Bütün
büyük ve hakiki romancılar gibi, Reşat Nuri Güntekin de
gerek Anadolu gerçeklerine, gerekse üzerinde durduğu diğer mesleklere
gerçekleri saptıran peşin hükümlü bir gözle bakmamıştır. İnsanı insan olarak
ele almış, objektif bir gözlem ve değerlendirmeye tabi tutmuştur.
ESERLERİ: Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe,
Akşam Güneşi, Acımak, Damga, Kızılcık Dalları, Eski Hastalık, Miskinler
Tekkesi, Anadolu Notları 1-2, Yaprak Dökümü, Ateş Gecesi, Bir Kadın Düşmanı,
Gökyüzü, Değirmen, Yeşil Gece, Olağan İşler, Gizli El, Haberlerin Çiçeği,
Sönmüş Yıldızlar, Tanrı Misafiri, Kan Davası, Kavak Yelleri, Leyla İle Mecnun,
Son Sığınak, Hançer, Hülleci, Bir Köy Öğretmeni, Balıkesir Muhasebecisi, Tanrı
Dağı Ziyafeti, Eski Şarkı, Hz. Muhammed’in Hayatı, Kahramanlar, Don Kişot,
Yabancı, Atlı Adam, Bir Fakir Delikanlı, La Dam O Kamelya, Evham, Hakikat, İtiraf,
Yorum Gönder