KATEGORİ "YAZARLAR"

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimi sonrası, birçok kamu kurum ve kuruluşunda yürütülen çalışmalar kapsamında düne kadar 45 bin 484 kamu çalışanı görevden uzaklaştırıldı. Sayı artacak gibi görünüyor.
Bu temizlikten sonra FETÖ'cülerin yerine kimlerin geçeceği de önemli. Yine sızma olabilir çünkü FETÖ'nün uyuyan hücreleri var. Türkiye'nin diğer belası PKK'dan da bu kadrolara sızma olabilir, çok dikkatli olunmalı.
PKK'nın bazı devlet kurumlarında kadrolaştığı, üniversitelerde, okullarda ve hastanelerde birçok PKK üyesi ve sempatizanının olduğu biliniyor. PKK'nın market zincirleri olduğundan bile bahsediliyor.
Örgüte özel sektörden de büyük bir para akışı var.

Kamudaki FETÖ temizliği bittikten sonra PKK için de bir temizlik operasyonu yapılmalı.
Sadece PKK değil; bir yandan teröre destek verip diğer yandan devlet kurumlarında bu ülkenin ekmeğini yiyen doktordan öğretmene kim varsa tespit edilmeli ve görevinden uzaklaştırılmalı.
Bu büyük bir savaş ve yabancı ülkelerden büyük destek görüyorlar. Fakat bu savaşı kazanırsak, FETÖ ve PKK'dan temizlenmiş bir Türkiye'yi kimse tutamaz.
MEVLÜT TEZEL

Milyonlarca ailenin heyecanla beklediği LYS sonuçları nihayet açıklanıyor. Sonuçlar, muhtemelen öğlenden sonra açıklanacak. ÖSYM’nin diğer sınav ve başvuru takvimlerinde de şimdilik bir değişiklik gözükmüyor…

ÖSYM yönetimi, internet sitesinin uzun süre erişime kapalı olmasına gerekçe olarak, bakım çalışmalarını gösterdiler.

Şu an için her şeyin yolunda olduğunu ifade ettiler.


LYS ve diğer sınavlarla ilgili gelişmeleri yakından takip ediyoruz ve olası açıklamaları anında sizlerle paylaşacağız…


Ülke olarak zor  bir hafta sonu geçirdik.

Hepimize büyük geçmiş olsun.

Daha güçlü bir Türkiye, daha güçlü bir demokrasi için el ele…
ABBAS GÜÇLÜ

Geçen yıl bakanlığın bu hizmeti yeterince hayata geçirilememişti. Bunun temel nedenlerinden birisi öğrencilerin kurslar başlamadan önce dershanelere veya özel kurslara kayıt yapmış olmasıydı. Diğer bir neden ise gerek Halk Eğitim Merkezlerinin gerekse bazı kurum yöneticilerinin kurs açma konusunda ihmalkâr davranmalarıydı. Birçok okul ve Halk Eğitim Merkezlerinde geçen yıl hiç kurs açılmadığına tanık olmuştuk.


Bakanlık bu öğretim yılında işi sıkı tuttu, Kurs açma şartlarını kolaylaştırdı. Kursların kapsamına Drama, Görsel sanatlar, Müzik, Spor, Sanat çalışmaları gibi alanları ekledi. Yaz kursları da açılmaya başlandı. Öğretmene ödenecek ek ders ücretini iki katına çıkardı. Kurs açılması konusunda talimatlar gönderdi. İl ve İlçe milli eğitim müdürlükleri bu konuyu takip etti. Bilgilendirme çalışmalarıyla kurslara ilgiyi de arttırdı. Sonuçta açılan kurs ve bu kurslardan yararlanan öğrenci sayısında büyük artış yaşandı, kurslar ülkeye büyük bir hizmete dönüştü.

Ölçme ve Değerlendirme Hizmetleri Genel müdürlüğü tarafından yürütülen bu hizmette, gerekli olan planlama ve konu testleri gibi materyallerin hazırlanarak öğretmen ve öğrencilerin hizmetine sunulduğunu, alanın sürekli takip edildiğini, tabandan gelen önerilerin dikkate alındığını ve sorunların zamanında ortadan kaldırıldığını gördük. Bu yaklaşımla birlikte kursların niteliği arttı, kazanan çocuklarımız ve milletimiz oldu.

Kurslara yaklaşık rakamlarla dörtbuçuk milyon öğrenci devam etti. Üçyüzbin öğretmen kurslarda görev aldı. 150 öğretmenlik ekip tarafından kırkbin civarında soruyu kapsayan test ve değerlendirme sınavları hazırlandı. Bu testler Bakanlıkça erişime sunuldu ve milyonlarca kez indirilerek kullanıldı. Öğrenciler akademik derslerin dışında da birçok alanda eğitim aldı. Sadece spor alanında kurslara devam eden öğrenci sayısının yediyüzbine yaklaştığını söylemek hizmetin etki alanının göstermesi açısından yeterlidir.

TEOG sınavlarında yüzlerce çocuğumuzun tam puan almasında kursların katkısının olduğu açıktır. Bakanlığımızı bu hizmetinden dolayı alkışlıyor ve tüm yetkilileri, kurs açan yöneticileri ve kurslarda görev alan öğretmenlerimizi tebrik ediyorum.

Bakanlığımıza teklifim.

Bu kurslar ortaokul, lise ve mezun durumundakileri kapsıyor. Daha önce bir köşe yazısı yazarak ilkokullarda da görsel sanatlar, drama ve spor gibi akademik olmayan alanlarda kursların açılabilmesi için Bakanlığımıza bir teklifte bulunmuştum. Bunun çocukların kişisel ve sosyal gelişimi açısından önemini anlatmaya çalışmıştım. Böyle bir gelişme olması halinde kurslardan yararlanan öğrencilerin daha da artacağı açıktır. Buradan teklifimi yineliyorum.

Doğan CEYLAN
Yönetim Bilimi Uzmanı

Özel okulların lise 1. sınıf kayıtları sürüyor. Özel okul seçimini değerli dostlarım, İSTEK Okulları Kampus Müdürü Nilgün Baturalp ve Fen Lisesi Müdür Yardımcısı Burak Çardak'la masaya yatırdık. Veliler ve öğrenciler hazırlığı olan bir özel Anadolu lisesi seçmeli. Özel Anadolu liseleri birinci yabancı dili çok iyi, ikinci yabancı dili ise iyi derecede bilen öğrenciler yetiştiriyor. Dünyada söz sahibi olmak isteyen gençler, öncelikle anadilini, mutlaka bir yabancı dili ve artı ikinci yabancı dili çok iyi bilmeli. Özel Anadolu liselerinde sözel, eşit ağırlık, sayısal, güzel sanatlar ve dil alanlarında okumak isteyen öğrenciler için geniş bir yelpaze mevcut.

Özel Anadolu lisesi okuyan öğrencinin en önemli kazanımı dil yeterliliği. Bu liselerde hazırlık sınıfı okuyan öğrenci üniversitede hazırlık sınıfını atlayabiliyor. Gençlere ve velilere önerim, okuduğu özel okulda, anaokulundan itibaren dil eğitimi alıyorsa dil yeterliliklerini artırmak için okulunun Anadolu ve fen lisesini seçmeleri olacak. Özel okullarda 11 Temmuz'da tam gün ön kayıt, 12 Temmuz'da tam gün asil kayıt; 13-14 Temmuz'da ise serbest kayıt yapılacak.
İdari tatilde isteyen okullar kriterlerini belirterek aday kaydı yapabilecek. Adaylar 15 Temmuz'a kadar özel okullara kayıt yaptırabilir. 15-25 Temmuz arası ise devlet okulları için tercih dönemi başlayacak. Ancak özel okullara kayıt yapanlar tercih yapamayacak. 8 Ağustos'ta tercihler açıklandıktan sonra, 2. ve 3. nakil tercih döneminde özel okullarda tercih yapabilecekler. Tabii, istedikleri devlet okullarında kontenjan müsait olursa.

Fen liseleri
Fen liseleri bilim adamı yetiştirmek amacı ile kurulmuş. Bunun için bu liseleri seçmek isteyen öğrencilerin matematik ve özellikle fen derslerine ilgili olması gerekiyor. Öğrenci eğer bu derslerden sadece birine ilgi duyuyorsa fen liselerini seçmemeli. Fen lisesi eğitimi, akademik hayatını sağlık bilimleri, mühendislik fakülteleri, mimarlık fakülteleri gibi alanlarda sürdürecek öğrenci için ön hazırlık niteliği taşıyor. Bunun için seçim yaparken ailenin ne istediği değil, öğrencinin yeteneği ve ne düşündüğü önemli.
Fen liselerinde öğrenciler özellikle fen derslerini gözlemleyip, bilim ve teknoloji bütünlüğünde emek harcayarak projeler üretip bu projelerle ulusal ve uluslararası alanda yarışmalara katılırlar. Tüm bu çalışmalarında da üniversiteden danışmanlık alırlar. Bu yarışmalarda alacakları derece onlara üniversiteye girişte ek puan olarak geri döner. Dereceye giremeyen öğrencilere de özverili çalışmaları göz önüne alınarak teşvik amaçlı puan verilmesinin olumlu katkı sağlayacağını düşünüyorum.
SAİT GÜRSOY

Yabancı özel liseler ilk önkayıt dönemini geçtiğimiz cuma günü tamamladı. Ama 4 okul hariç birçok okul son yılların en fazla “boş kontenjanını” gördü. Gerçekçi olmayan “yüksek puanlar” okulların bu sonucu almasında en büyük etken oldu. Amerikan Robert Lisesi bile tarihinde ilk kez 83 boş kontenjanla ilk dönemi kapattı. Üstelik de geçen yıla göre okulun kontenjanı 22 kişi azaldı.
Peki neden okullarda bu kadar boş kontenjan kaldı?

Bunun en büyük nedenlerinin başında geçmiş yıllara göre bu yıl TEOG şampiyonlarının sayısının daha az olması geliyor. Bir yıl önce 4 binlerin üzerinde olan sayı bu yıl mahkeme kararıyla iki sorunun tüm öğrenciler tarafından doğru yapmış kabul edilmesine rağmen ilk dönem 1540, ikinci dönem ise yalnızca 987 oldu. Bu öğrencilerin tümünün de özel okula gitmeyecekleri dikkate alınmadan açıklanan yüksek puanlar bu tabloyu çıkardı.
Okullarda boş kontenjanları konuştuğumuz bazı okul yöneticileri yüksek puan açıklama gerekçelerini “yüksek puanlı burslu öğrenci almak” olarak açıklıyor. Bu yöneticilerden biri, “TEOG şampiyon sayısının geçmiş yıllarla kıyasladığımızda bu yıl az olduğunu biliyoruz. Özel okulu tercih edecek öğrenci sayısının da bu öğrencilerin tümünü kapsamadığının farkındayız. Bunu tahmin ediyorduk ama yine de puanlarımızı yüksek açıkladık. Çünkü yüksek puandan burslu öğrencileri seçmek istedik. Zaten birçok okul ikinci kayıt döneminde ve serbest kayıtlar başladığında taban puanlarını düşürür. Bu süreçte burs verilecek öğrenciler seçilmiş oldu” diyor.
“Hormonlu notlar gibi hormonlu puanlar açıklandı” diyen bir başka okul yöneticisi ise, “Tam yapan çocukların sayısını hesaplamadan yüksek puandan öğrenci almaya çalışanlar boş kaldı” diye konuşuyor.
Çocuklarını koleje kaydettirmeyi isteyen birçok aile ise ilk kayıt dönemi için açıklanan taban puanlar ile büyük hayal kırıklığı yaşadı. Birçok ailenin sorusu “taban puanlar düşer mi?” oluyor.
İkinci dönem için birçok okulda zaten puanlar düşmeye başladı. Ancak en dikkatli olunması gereken zaman kolejlerde 13-14 Temmuz tarihleri arasında gerçekleştirilecek serbest kayıt dönemi olacak. Okulların büyük kısmı bir an önce kontenjanlarını doldurmak ve tatile başlamak için iki gün boyunca sabah önkayıt-öğleden sonra kesin kayıt yapmayı planlıyor. İşte bu süreçte aileler okulların açık kontenjanlarını ve yeni taban puanlarını dikkatli takip etmek zorunda kalacak.
Bu arada gelen telefonlardan ve mesajlardan birçok ailenin özel okula kayıt yaptırdıkları anda devlet liseleri için tercih listesi hazırlayamayacaklarını bilmedikleri görülüyor. Eğer çocuğunuzu bir özel okula kayıt yaptırırsanız bu kayıt e-okul sisteminde görülecek. Bu yüzden de e-okul üzerinden devlet liseleri için tercih yapmak istediğinizde çocuğunuz bir okulda kayıtlı göründüğü için tercih ekranı size açılmayacak. Bu yıl “Özele kayıt yaptırıp devlette şansını deneme” seçeneğiniz yok. Ama özel okula kayıt yaptırdıktan sonra 3 kez yapılacak nakiller döneminde devlet okulları için bu şansınızı deneyebilirsiniz.
PERVİN KAPLAN

Dünkü tek yazımı "Sakin olmamız gerek.. Olabilen, olabilecek gücü olan herkes sakin olmalı" başlığı ile yazıp çıkınca doğru eve gittim.. Bir yandan gazeteleri okuyacağım, bir yandan da, karşımda hep açık duran haber ekranları arasında dolaşıp gelişmeleri izleyeceğim..
Gazeteleri elden geçirirken birden dondum kaldım..
Cumhuriyet!.. Benim Cumhuriyet'im.. Bir zamanlar yazarı olmaktan hep gurur duyduğum, duyduğumu da hep yazdığım Cumhuriyet'in birinci sayfasında kocaman, yarım sayfa bir resim..
Patlamanın hemen ardından çekilmiş..
Atatürk Havalimanı önünden geçen yolda yan yana dağılmış ölü vücutlar..
Dünyanın hiç, ama hiçbir "Ciddi" gazetesi, bir terör eyleminden böyle bir resim basmaz.. Aslında satışları sadece resim ve başlığa dayalı bulvar gazeteleri bile yasak olmadığı halde, böyle resimleri "Centilmen anlaşması yapmış gibi" pek kullanmazlar.. Çıktığı günden beri resimle hiç ilgisi olmamış "Fikir Gazetesi" Cumhuriyet, birinci sayfasını nasıl bir tabloit gazeteden bile ucuzluk içinde pazarlar?.
Nasıl olur da o alçakça saldırıya duyulan ulusal öfkeye tercüman olacak bir başlık yerine "Ölüm Terminali" diye, o korkunç terörü düzenleyenleri keyifle yerlerinden fırlatacak bir manşet atar?.
Avrupa'nın en işlek üç havalimanından birinin adını "Ölüm Terminali" koymak Cumhuriyet'in mi işidir, yoksa eylemi yapan IŞİD'in mi, iyi düşünün o başlığı atan kardeşlerim?.
Salı gecesi Türkiye en acı günlerinden birini yaşadı.. Biz medya olarak böyle acı bir günde bile birleşmeyi başaramadık..
Herkesin elinde bir keser.. Herkes "Kendime, kendi hesabıma nasıl yontarım" davasında..
Gel de çıldırma!..
***
Atatürk Havalimanı'nın girişi bir kale kapısı gibi..
Yol resmen bu devasa kapı ile kesilmiş.. Girişin iki yanına güvenlik güçlerinin yerleşmiş..
24 saat orada görev başındalar.. Giren bütün araçları ve de yayaları kontrol etmek üzere oradalar.
Hava sıcaklığı 31 derece iken, hem de nasıl kalın mont giymiş üç adam, yanlarında Kalaşnikof uzun namlulu makineli tüfeklerle oradan rahatça girebiliyor ve Cumhuriyet tarihinin en büyük havaalanı terör eylemini gerçekleştiriyorlarsa, o kapı niçin yapıldı?.
Orada onca güvenlik memuru, 24 saat vardiyalar halinde niye çalışıyor ve benim vergilerimle maaş alıyorlar?.
O "Güvenlik Kapısı" o kale kapısı gibi yapı göstermelik mi?. O polisler orda görev mi yapıyorlar, yoksa sabahtan akşama, çay kahve vakit mi geçiriyorlar?.
Çıldırmak işten değil!..

***
Güvenlik zafiyeti var mı, yok mu?. Elbet sorumlular araştıracak ve gerekeni yapacaklar.
Ben size hiçbir araştırma yapmadan bir sorumlu söyleyeyim..
Atatürk Havalimanı'ndan sorumlu, makamı terminal içinde olan "Özel Vali Yardımcısı.." Olayı yıllar öncesinden takip ettiğim, bu köşede çok yazdığım için yakından biliyorum.
Atatürk Havalimanı'nda işler ayrı ayrı müdürlüklere bağlıydı. Diyelim kalkışa hazırlanan uçakta bir yolcu kalp krizi geçirdi.
Havalimanı ambülansının, doktoru alıp hastaya gitmesi için kaç bürokratın izni ve talimatı gerekiyordu bilemezsiniz.. Havaalanı İtfaiye Müdürü dahil.. Hasta kalp krizi geçiriyor.
Cankurtaran yola çıkmak için İtfaiye Müdürünün iznini bekliyor. Niye?. Çünkü ambulans itfaiye garajında park ediyor, iyi mi?.
Bu kırk başlı durum işleri çıkılmaz hale getirince, yeni düzenleme yapıldı ve tüm terminal tek kişiye bağlandı. Özel görevli vali yardımcısına..
Terminale yerleşen vali yardımcısı bir işe daha yarıyordu. İstanbul Valisi'ni, nerdeyse tüm vaktini alan bir karşılama uğurlama görevlisi olmaktan kurtarıyordu. Ankara'dan gelen her bakanı karşılamak ve uğurlamak zorunda olan Vali, 24 saatinin yarısını hava alanında ve yollarında geçiriyor, İstanbul'un sorunlarına vakit ayıramıyordu.. O görev de bu vali yardımcısına devredildi. Vali sadede Cumhurbaşkanı ve Başbakan geldiğinde alanda olacaktı.
Şimdi bu vali yardımcısı kimdir bilmiyorum.. Ama 3 terörist, kale kapısından uzun namlulu kaleşlerle ellerini kollarını sallaya sallaya geçmişlerse, İçişleri Bakanlığı Müfettişlerinin ilk ziyaret edecekleri kişi herhalde odur.. Ve de benim Mekteb-i Mülkiye'de okuduğum "Yurt İdaresi" kuralları içinde, soruşturmanın selameti açısından, bitene dek de görevden alınması gerekir.
Bu açıklama en kısa zamanda yapılsa, hükümet halk nazarında zayıflar mıydı, tam tersine çok daha güçlenir miydi, onu düşünelim şimdi?.
Cumhuriyet Hükümeti, eylemlerini, amaçları bağcı dövmek olanları değil, halkı düşünerek yapmalı.. Böyle bir soruşturmanın "Ölüm Terminali" manşeti ve resmi ile sayfa yapanlar tarafından nasıl istismar edileceğini biliyorum. Herkes biliyor. Ama muhatap onlar değil ki.. Muhatap benim..
Türk halkı.. 78 milyonuz biz..
Amacı bağcı dövmek olanları nasılsa kendi yanınıza çekmeniz mümkün değil.. Daha düne kadar "Etrafımızda dost kalmadı.. Ülkemizi yalnızlığa mahkûm ettiler.. Turist yok.. İhracat durdu.. Ekonomik, siyasi batıyoruz" diye bas bas bağıranlar, Rusya ve İsrail ile çok olumlu ilişkilerin başlamasını, hadi alkış tutmasınlar, hiç değilse olumlu bakacakken, hatta "Dediğimize geldiler" diye pay çıkaracakken "Ezildik. Önlerinde secdeye kapandık. Onurumuzu, şerefimizi iki paralık ettik" diye karşılamadılar mı?.
Pişmiş aşa soğuk su katmak için ellerinden geleni hala yapmıyorlar mı?.
Çünkü amaçları, ülkenin zor günleri atlatması değil. Her şey daha beter olmalı ki, Kaptan batsın..
Kaptanı batırmak için, gemiyi batırmayı göze alanlar mı muhatap o zaman, 78 milyon olan bizler mi?.
***
Bir de sosyal medya?..
Tanrım, bu nasıl bir vatan hainliğidir?.
Havalimanındaki parçalanmış insan resimlerini, o andaki paniğin videolarını IŞİD örgütü dağıtır dünyaya.. "Bakın yaptığımız eylemi görün" diye.. Dünyada korku, dünyada dehşet yaratsın diye..
Dağıtıyorlar zaten.. Kafa kesmeler dahil..
Amaç, IŞİD'in gücünü (!) kanıtlamak.. Korku ve dehşet yaratmak..
Hayır!.. Bu defa onlar yapmıyor.. Biz yapıyoruz, anında.. Kendi insanımız (!) yayıyor, korku, panik ve dehşet görüntülerini, IŞİD adına, sanki..
Benim sosyal medya ile hiç ilgim yok..
Bu yüzden "İnternet ve sosyal medyaya ulaşım yavaşlatıldı" diye haberler duyunca merak ettim. Yakınımdaki arkadaşlarıma sordum da, o felaket tellallarının fotoğraf, video ve yorumlarının bazılarını gördüm.
Kanım bir daha dondu..
Bir tweette "Rusya ve İsrail hezimeti gündemini değiştirmek için tertiplediler bu saldırıyı" diyordu.. Böyle aptalca ve böyle alçakça bir şeyi, bu ülke insanı nasıl düşünür?.
Rusya ile İsrail barışı yurt içinde nasıl bir rahatlama yarattı, yurt dışında Obama bile alkışladı, Putin- Erdoğan anlaşmasını.. Bu gelişmeler hezimet midir, büyük başarı mı?.
Kendini içerde dışarda alkışlatan gündemi insan niye değiştirsin, gerzek?.
İkincisi.. Dünyanın en işlek on havaalanından birinde terör eylemi bu ülkenin yönetiminden sorumlu olanlara fayda sağlayabilir mi?. Bu nasıl ucuz, bu nasıl aptal bir mantıktır?.
Ya bunları okuyanlar.. Başkalarına dağıtanlar..
Ah Ziya Paşa ah!. 200 yıl önce yazmışsın halimizi..
"Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz Divanelerin hemdemi divane gerektir." Yani..
"Cahiller, kötülerle sohbet etmekten hoşlananlar gene kötüler ve cahillerdir Delilerin arkadaşı gene deliler olabilir ancak.." Sosyal medya yavaşlatılmış.. Ben olsam durdururdum..
Fikir özgürlüğü "Alçaklık özgürlüğü, vatana ihanet özgürlüğü" değildir çünkü..
Bekle üç gün geçsin. Herkesteki o panik, o korku, o öfke, o bin türlü karmaşık, dağıtıcı duygu havası dağılsın biraz.. Senin dediklerini sakin sakin yorumlayacak hale gelsin millet.. O zaman ne dersen de.. Ne kusarsan kus.. Tamam..


Ama daha bombanın dumanı havalimanı üstündeyken, fırsat bu fırsat deyip bozgunculuk yapmak?. Paniği büyütmek, paniği teşvik etmek, nasıl iğrenç bir kendinden sosyal medyada söz ettirme mastürbasyonudur?.
"Falanın koyduğu resmi gördün mü" dedirtince tatmin olanların adı "Sosyal medya kullanıcısı" ise, benim eleştirdiğim bizim medya, melek yahu!.
Çıldırmak işten değil!.
***
Umudum Meclis'teydi. Yarın halkın önüne çıkıp oy isteyecekler.. Tamam..
Ama bugün orada 78 milyonun vekili olarak bulunuyorlar.. Böyle acı bir günde, Meclis'in kucaklaşması, 550 değil, tek kişi gibi Millet'în önüne çıkması nasıl bir hava verirdi ülkeye?.
Moraller bir anda nasıl yükselirdi bir düşünün..
Gördüğüm ne oldu, Meclis TV'sinde.. Birbirlerine "Şerefsiz, omursuz, haysiyetsiz" diye bağıranlar..
Onlarla ölü mezarda, yüzlerce yaralı hastanede yatar ve milyonlar kan ağlarken "Bunu nasıl oya çeviririz" hesabı yapanlar?.
Bu mu benim Meclisim peki?.
Bu ulusun ortak acısı bile sizi birleştiremiyor öyle mi?.
O zaman Anayasa'yı değiştirelim..
"Milletvekili" deyişini çıkaralım "Parti vekilleri" diyelim size de, Millet, umut bağlayıp, bir şey beklemesin hiç değilse..
Dün Tebessüm köşemde nakletmiştim..
Bugün tekrar alıyorum.
"Demokrat Başkan Obama'nın son zamanlarda artan silahlı baskınlar üzerine hazırladığı Silahları Kontrol Yasası'nın oylaması, Kongre'de çoğunluğu ellerinde bulunduran Cumhuriyetçiler'in oyları ile reddedildi.
Demokratlar da protesto için Temsilciler Meclisi koridorlarında bir 'Oturma' eylemi yaptılar.
Komedyen Jimmy Fallon bunu anlattı ve dedi ki..
'Demokratlar Kongre'nin bir şey yapmamasından bıkıp, biri bir şey yapana kadar, bir şey yapmayı reddetmişler!.' Bizimkiler de keşke, o gözü dönmüş küfürlerle birbirlerine saldıracaklarına, Meclis koridorlarında susup yerlere otursalardı keşke.. Kesin daha etkilerlerdi ulusu.. Çıldırmak işten değil!..
***
Bu sabah evden çıkarken gene haber kanallarına bakıyorum.
Gelişmeleri veriyorlar tamam.. Ama haberin arkasına ille de ayni arşiv görüntülerini 24 saattir bininci kez takıyorlar..
Sirenler, ambülanslar, şaşkın koşuşan insanlar..
Yahu o salı gecesi, olay anının, haber anının görüntüleri.. İki gün sonra, perşembe sabahı insanların gözüne, dakka başı hala o görüntüleri sokup, yeniden yaşatmanın alemi alemi var mı?.
Sen on saniyede bir beni patlama anına götürürsen, ben nasıl sakinleşir, nasıl normal yaşamıma dönerim?.
Çıldırmak işten değil..
***
İşte bugün de, köşemi normale çeviremedim. Beni bağışlayın..
Yarın inşallah!..
Çıldırmazsam!..
HINCAL ULUÇ

Bugünkü yazımızda birçok memurun başına gelebilecek bir konuyu sorular özelinde genelleştirerek açıklamaya çalışacağız. Bu soruda özlük dosyasının statü değişikliğinde ortadan kalkıp kalkmayacağı ile KİT'lere yapılacak sınavsız atamaya kadar birçok konuya açıklık getirmeye çalışacağız.


Zabıta memuru KİT'lere sınavsız olarak sözleşmeli personel atanabilir mi?

3 yıllık zabıta memuruyum. Açıkçası işyerimi sevemedim. KPSS'ye girip 399'a tabi bir kurumu yazıp kazansam istifa ederek geçebiliyor muyum? 2 yıl sonraki KPSS'ye tekrar girdiğim de (Lisans mezunu olacağım inşallah) 657'li bir yer kazanırsam ilk kez atanıyor gibi mi olurum yoksa KİT te ki çalışmam kazanacağım yere intibak ettirilir mi? A.İ.

Kamu kurumlarında görev yapan bazı personelin KİT'lere sınavsız olarak atanması mümkündür. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz; Öğretim elemanı, hakim, savcı ve kadrolu subay ve astsubaylar ile sözleşmeli subay ve astsubaylar, uzman jandarmalar ile uzman erbaşlardan kendi istekleriyle istifa etmiş olanların kamu iktisadi teşebbüslerinin sözleşmeli personel pozisyonlarına sınava tabi olmaksızın atanmaları mümkündür. 2914 sayılı Kanun'a göre istihdam edilen araştırma görevlilerinden en az iki yıl görev yapmış olanlarının da sınavsız olarak sözleşmeli olarak atanmaları mümkündür.

Bu konuyla ilgili olarak Devlet Personel Başkanlığı'nın vermiş olduğu bir mütalaada; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi olarak çalışan devlet memurları ile öğretim elemanı, hakim, savcı ve kadrolu subay ve astsubaylar ile bunlardan istifa etmiş olanların, kamu iktisadi teşebbüslerinde sözleşmeli personel pozisyonlarına sınava tabi olmaksızın ilgili mevzuatına uyulmak suretiyle açıktan atanmasının ilgili Kuruluşların takdirinde olduğu ifadesine yer verilmiştir.

Ancak, 657 sayılı Kanun'un 4/B statüsüne tabi sözleşmeli personel pozisyonlarında görev yapanların KİT'lere sınavsız olarak atanmaları mümkün değildir.

Diğer yandan, KİT'lerde görev yapan sözleşmeli personelin daha önce memuriyet varsa bunların tekrar sınavsız olarak açıktan atama yöntemiyle istifa sonrası dönüş prosedürüyle memur olmaları mümkündür. Ancak, memuriyeti olmayan KİT'lerdeki sözleşmeli personellerin memuriyet kadrolarına sınavsız atanması mümkün değildir.

Memurluktaki kazanılmış haklarım 399'a intibak ettirilir mi?

657 sayılı Kanun'a tabi olarak görev yapan memurların KİT'lere açıktan sınavsız olarak veya KPSS sınavıyla atanmaları halinde ilgili kurumlardan özlük dosyaları kurumlarınca talep edilir. Yani, hukuki yaptırımı olmamakla birlikte özlük dosyasındaki bilgiler aynen muhafaza edilir.

Diğer yandan, 399 sayılı KHK'nın Kıdem Ücreti başlıklı 28'inci maddesinde; “Sözleşmeli personelden bir sosyal güvenlik kuruluşuna prim ödemek suretiyle geçen hizmet süresi toplamı 6-10 yıl olanlara temel ücretlerinin % 2'si, 11-15 yıl arasında olanlara% 3'ü, 16-20 yıl olanlara % 4'ü ve 21 yıl ve daha fazla olanlara% 5'i oranında kıdem ücreti verilir” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm gereğince memur olarak çalışılan süreler sözleşmeli personelin kıdem ücretinde dikkate alınacaktır.

Bunun dışında 15.10.2008 tarihinden önce memur olanların bu süreleri emekli keseneğine esas derece ve kademede dikkate alınacaktır. 15.10.2008 tarihinden sonra memur olanların ise emekli keseneğine esas derece ve kademesi olmayacağı için emeklilik açısından bir intibak söz konusu olmayacaktır.

Disiplin cezaları kaybolur mu?

Memurların KİT'lerde sözleşmeli personel olmaları halinde daha önce görev yaptıkları kurumlardaki özlük dosyaları ilgili kurumlarından talep edileceği için dosyada yer alan disiplin cezaları da muhafaza edilecektir. Ancak, bu cezaların sözleşmeli personeller için olumsuz bir etkisi olmayacaktır. Örneğin memur olarak görev yapan bir personel, aylıktan kesme cezası almışsa bu personelin sözleşmeli personel olması halinde sözleşme ücretinden kesme cezası olarak cezanın devam ettirilmesi gibi bir durum söz konusu olmayacaktır.

Bu kişi tekrar memur olarak atanırsa alınan aylıktan kesme ve üstü disiplin cezaları zaman aşımı süreleri içerisinde geçerliliğini koruyacaktır. Yani, özlük dosyası gölge gibi personeli takip edecek ve tekrar memur olarak atanıldığında cezalar zamanaşımı süresi içerisinde geçerliliğini koruyacaktır.

İleride tekrar zabıta olabilir miyim?

Zabıta kadrosunu şimdi kendi isteğim ile bırakırsam ilerde tekrar kazanmak için bir şart var mı (yaş v.b.)? İlerde Zabıta kadrosunu kolayca alabilmem için yapmam gereken nedir (Kadromun uhdemde kalması şartıyla farklı bir müdürlükte çalışmak istiyorum dilekçesi verdim çalıştığım belediyeye fakat kadronu bırakırsan olur diyorlar)?

Belediye Zabıta Yönetmeliği'nin Başka Memurluklardan Naklen Geçiş başlıklı 16'ncı maddesinde; “ Herhangi bir resmi kuruluştan veya belediyenin diğer hizmet birimlerinde asil memur iken, belediye zabıta memurluğuna geçmek isteyenler; 30 yaşını aşmamaları, 13'üncü maddedeki yaş dışındaki diğer şartları taşımaları ve 14'üncü maddede öngörülen sınavda başarılı olmaları kaydıyla, 657 sayılı Kanun'a ve diğer ilgili mevzuat hükümlerine uyularak zabıta memurluğuna atanabilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Ancak, Danıştay Onikinci Dairesi'nin 6/4/2011 tarihli ve 2008/5911 Esas – 2011/1567 Karar sayılı kararı ile bu yönetmeliğin 13'üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) ve (c) bentlerinin iptal edildiğini de belirtmek isteriz.

Diğer yandan, bu hükmün daha önce Zabıta olarak görev yapmayanların ilk defa Zabıta olarak atanmalarında uygulanacağını düşünüyoruz. Çünkü, daha önce Zabıta olarak görev yapmış olmak genel olarak bir kazanılmış hak teşkil etmektedir. Şunu da belirtmek isteriz ki Zabıta olarak görev yapanların bu görevden ayrılmaları halinde tekrar bu göreve atanmaları kurumların takdirindedir ve kurumların bu konudaki takdir haklarını kullanmaları konusunda zorlanmaları da mümkün değildir.
AHMET ÜNLÜ/ Yeni Şafak

Dün akşam saatlerinde MEB bir basın açıklaması yaparak TEOG'da iki sorunun iptal edildiğini açıkladı. YEP puanları ise 29 Haziran'da açıklanacak.

Abbas Güçlü Twitter hesabı üzerinden hem MEB'i eleştirdi, hem de aslında öğrencilerin ve velilerin de aklından geçen soruları yöneltti.

Güçlü hesabından "Karne notları da değişecek mi? Hadi değişti, peki 2.TEOG'la ilgili iptaller geldiğinde, hele bir de YEP sonuçları açıklandığında ne olacak MEB?" tweetini attı.

Her yıl çocukları 8’inci sınıfı bitiren ve lise arayışına giren aileler için yaz ayları sıkıntılı geçer. Bu yıl da kural değişmeyecek. Üstelik TEOG yerleştirme sisteminde yapılan değişiklikler velileri okullar arasında tercih yapmak için düşünmeye değil, “kesin karar” vermeye zorluyor.
Bu karar da “Özel mi devlet mi?” sorusunun yanıtı ile ortaya çıkacak. Çünkü özel okullarda kayıtlar devlet liseleri tercihleri başlamadan önce 27 Haziran-14 Temmuz tarihleri arasında yapılacak ve bitecek. Ardından da devlet liseleri için 15-25 Temmuz tarihleri arasında tercih süreci olacak. Ancak özel okula çocuğunun kaydını yaptıran veli, devlet liseleri için tercih hakkını kaybedecek. Ancak nakiller dönemi geldiğinde şansını denemek zorunda kalacak.

Cornell Üniversitesi sosyal psikoloji profesörü David Dunning ve öğrencisi Justin Kruger tarafından tanımlanan Dunning-Kruger Sendromu, 2000 yılında Nobel alır. Bu tanıya göre denekler, kendi kendini değerlendirme yetersizliklerinden dolayı üstünlük yanılsaması yaşarlar, niteliklerini her şey için yeterli görürler, her defasında bir adım daha öne çıkarlar.

Geçtiğimiz gün Türkiye’nin en köklü ve en yüksek puanlı liselerinin başında gelen İstanbul (Erkek) Lisesi 2016 mezuniyet töreninde yaşananlar bir kez daha “Proje Okullar”ı gündeme getirdi. Okul müdürü Hikmet Konar konuşma yapmak için sahneye çıktığında öğrenciler arkalarını dönerek protesto etti.

Aslında bir süredir Türkiye’nin en gözde okullarında huzursuzluk ve tepkiler yaşanıyor. İstanbul Lisesi de bu okullardan biri. Protestoların altında ise bu köşede de defalarca dile getirdiğimiz, haberlerini yaptığımız “Proje Okullar” uygulaması yatıyor.
Neden mi? Önce Proje Okullar’ın ne olduğuna bakmak gerekiyor.
2014 yılı mart ayında Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) “Dershane Yasası”na eklenen bir maddeyle Türkiye’nin en yüksek puanla öğrenci alan okullarını “Proje Okul” yaptı. Bu okullar arasında İstanbul’dan İstanbul (Erkek), Kabataş Erkek, Kadıköy Anadolu, Cağaloğlu Anadolu, Hüseyin Avni Sözen, Kadıköy Fen, Balıkesir’den Sırrı Yırcalı, İzmir’den Cahit Kora, Ankara’dan Atatürk liselerinin de aralarında bulunduğu öğrencilerin girmek için yarıştığı Türkiye’nin dört bir yanında en gözde okullar yer aldı. İşte Proje Okullar listesine alınan bu okulların müdür ve öğretmenlerinin atamaları yönetmelikler dışına çıkarıldı. Bu okullara öğrencileri gibi seçilerek, deneyimlerine ve sınav başarılarına göre atanan öğretmenler artık Milli Eğitim Bakanı’nın “olur”u ile atanacaktı. Bu öğretmenlerin atamalarında “yönetmelikler” geçerli olmaktan böylece çıkarıldı.
Bu uygulamanın ilki ise İstanbul (Erkek) Lisesi’nde yaşandı. 2012 yılından bu yana “müdürlük” koltuğu boş duran ve eğitimcilerin tercihlerine “kapalı” olan bu okula yaklaşık 1.5 yıl önce Hikmet Konar eski Bakan Nabi Avcı’nın oluru ile müdür olarak atandı. Mezun, veli ve öğrenciler tepki gösterdi ancak sonuç alamadı.
Benzer atamalar diğer okullarda da yaşanmaya başlandı.
Müdürler gibi Proje Okullar’ın öğretmenlerinin de “Görev yeriniz MEB tarafından il emrine çekildi” denilerek, okulla ilişikleri kesilmeye başlandı. Örneğin İstanbul Hüseyin Avni’den 12, Eskişehir’deki okullardan yaklaşık 40 öğretmen “il emrine” çekildi ve yerlerine sınavsız bakan oluru ile yenileri atanmaya başlandı. Veliler de öğrenciler, müdürleri gibi deneyimli ve seçilerek gelen öğretmenlerinin görevden alınmasına tepki gösterip,eylem yaptılar ama sonuç alamadılar.
İşte İstanbul (Erkek) Lisesi’nin mezuniyet törendeki protestonun altında da “sınavla, seçilerek” gelen müdür ve öğretmenlerinin yerine bakan “olur”u ile yapılan atamalar yatıyor.
PERVİN KAPLAN

Birkaç gündür, liselilerin yayınladığı bildirileri okuyor ve anlamaya çalışıyorum. İnanın bana liselilerin ne istediğini tam olarak çözebilmiş değilim. İstanbul Erkek Lisesi’nde başlayan bildiri modası hemen ardından Samsun Anadolu Lisesi’nde patlak verdi. Bakın şimdi, bizimkiler neler istiyor:

“Gerici müdür istemiyoruz.”

Gayet makul talep fakat neyin gerici neyin ilerici olacağına nasıl karar verileceğini belirtmemişler. Çocukluk işte.
“Okulumuzda, DAEŞ terör örgütü destekçisi IHH’nın konferans ve faaliyetlerini istemiyoruz.”
Okullarda ‘Her sınıfın bir yetim kardeşi var’ projesi için konferanslar veren IHH’yı ellerinde herhangi bir bilgi ve belge bulunmadan, çocuklara terör destekçisi olarak anlatan, tanıtan bir zihniyet var. Tehlikenin farkında mısınız?
“TÜBİTAK Bilim Fuarı’nda AK Parti milletvekilinin mesajı okunmasın.”
MHP ve CHP milletvekillerinden gelen telgraflar da okunmuş hâlbuki.
“Osmanlı’yı tanımak ve anlamak konulu konferanslar düzenlenmesin.”
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil’in katıldığı Osmanlı’yı Anlamak adlı konferanstan bahsediliyor. Bu konferansta Türkiye Cumhuriyeti aleyhine propaganda yapıldığı iddia ediliyor. Ahmet Şimşirgil hocanın böyle bir şey yapmayacağını cümle âlem bilir.
“Kadın erkek ilişkilerinde öğrencilere şer’i uygulamalar yapılmasın.”
Koridorda bir erkek öğrenci ile bir kız öğrenciye sarılması durumuna bir öğretmen tarafından yapılan ikazdan bahsediliyor.
“10 Kasım ve 19 Mayıs törenlerine okul müdürü katılmamış.”
Okul müdürü, valilik tarafından gerçekleştirilen törenlere katıldığı için haliyle okuldaki törenlere katılmadı.
Bizim çocukların yani Samsun Anadolu Lisesi’nin bildirisi hem dil hem de retorik olarak tam bir fiyasko.
Okulda kendi içinde çelişen, birçok yanlış bilgiyi içerisinde barındıran, tam bir cehalet ve iftira numunesi bu bildiriyi hazırlayarak öğrencilerin eline tutuşturan ve öğrencileri provokasyonlarlamilitanlaştıran eden bir zihniyet var.

Eğitim-İş sahnede!

Bu bildiri Samsun Anadolu Lisesi Fizik Öğretmeni ve Samsun Eğitim-İş Sendikası başkanının elinden ve kaleminden çıkmış bir bildiridir. Bakılırsa diğer okullardaki bildirilerin arkasında da böyle karanlık ve memleketin her yerinde yeni Gezi provokasyonları peşinde koşan karanlık güçler görülebilecektir. Adı geçen sendika başkanı geçtiğimiz yıl da Samsun Anadolu Lisesi mezuniyet dansı provokasyonuna imza atmış, sırf ‘salsa’ yaptırılmadı diye öğrenci ve velileri valiliğe yürütmek istemişti.
Ve bu zihniyet ne yazık ki CHP Samsun İl Başkanı’ndan da destek ve kuvvet alıyor. İl başkanı, son zamanlarda kendilerine sempatizan ve militan bulmakta zorlanan marjinal ve radikal örgütler için yeni birer fidanlık haline getirilmek istenilen eğitim kurumları hakkında yaptığı açıklamalar ile yangına adeta körükle gidiyor. Bir yardım kuruluşu olan IHH ile DAEŞ arasında ilişki kurmaya çalışan mahfillerin iddialarına destek veren başkan, ne yazık ki tıpkı lideri Kılıçdaroğlu gibi üzüm yemekten çok bağcıyı dövmenin hesaplarını yapıyor.0
AK Parti’yi eğitim ve kültürde başarısız diye çok sık eleştiriyoruz fakat eğitim mevzuunun sadece bir partiyle çözülemeyecek kadar derin geçmişi olduğunu, her gelen din, vatan ve millet düşmanının tahribatını silip atmanın o kadar kolay bir iş olamayacağını unutuyoruz. Eğitim için topyekûn milli seferberlik şart!

 Hunlar 375 yılında başlattıkları Kavimler Göçüyle Avrupa toplularını yerinden oynatmıştı. Etnik yapı değişmiş, Feodalite (derebeylikler)sonlandırılmıştı.
 
Tüm öğretmenleri rotasyona tabi tutulacağı yönündeki söylentiler şu günlerde yine sıkça dillendirilmeye başladı. Bundan yaklaşık iki ,üç yıl önce de gündeme gelmiş ama destek bulamamıştı. Şu an AK Parti Milletvekili olan, dönemin Memur Sen Genel Başkanı Sayın Ahmet GÜNDOĞDU Bey buna şiddetle karşı çıkmış ve kavimler göçüne kesinlikle müsaade etmeyeceğiz diye tepki göstererek öğretmenin yanında olmuştu. Rotasyon bugün tekrar gündemde hem de öncekinden daha kapsamlı bir şekilde: Olur veya olmaz, biz olması durumunda neler olabileceğini bir düşünelim.
Öncelikle olacaksa sadece öğretmenlere değil, kamuda ve yerel yönetimlerde çalışan kadrolu tüm çalışanları kapsamalı.

Böyle bir çalışmada altı bölgeden bahsediliyor. Herkesin her bölgede çalışması hedefleniyor. Eğer eş, sağlık, eğitim vb özürlerle delinecekse kesinlikle bu işe girilmemeli. Mazeretle kisvesi altında adam kayırmacılık devreye gireceği için rotasyon hem amacından hem de adaletten uzaklaşacaktır.
Popülist ve siyasi kayırmacılıktan etkilenmemesi ve siyasi kaygılar uğruna kolay kolay değiştirilmemesi için gerekirse anayasal güvence altına alınmalıdır.

Rotasyonun doğuda çalışanları batıya, batıdakileri doğuya aktaracağı için terör örgütü doğuda devlet çalışanlarından önceden olduğu gibi istediği desteği göremeyecektir. Bu güne kadar beslendiği okul, hastane, belediye vb kurumlardaki destekleri ellerinden alınmış olacaktır. Orada teröre destek olan veya olmak zorunda kalanlar yer değiştirdiğinde terör destekçiliğinden hızla uzaklaşacağı gibi feodal yapılar yıkılarak zararlı yerel güç odakları parçalanacaktır.
Kültürel etkileşim hızlanacaktır. Kültürlerin yakınlaşması sonucu sosyal yapıda olumlu değişmeler olacaktır.

Rotasyon sonrası düzeni bozulabilecek emekliliğe hak kazanmış birçok çalışan emekli olacaktır. Devlet işini ikinci iş olarak görenlerin birçoğu kendi işine yöneleceğinden birçok kişi de devlet işinden ayrılacaktır. Bu da iş bekleyen binlerce gence yeni iş kapıları açarak ve devlette iş verimliliğini artıracaktır.

Olumsuz yönleri ise; düzenini kurmuş binlerce aile huzursuz olacak, birçok mağduriyetler yaşanacaktır. Onun için böyle bir sisteme geçilecekse yeni işe girenleri kapsamalı, onlar da hangi şartlarda çalışacağını bilmelidir. Yoksa binlerce insan, sonucunu tahmin bile edemeyeceğimiz sıkıntılar yaşar ki bunun vebali ağır olur.

Esas olan devlet bekası, milletin huzur ve refahıdır. Gelecek nesillere yaşanabilir ve müreffeh bir Türkiye bırakmak istiyorsak devlet gerekli önlemleri almalıdır. Bu hepimizin yararına olacaktır.
Lakin sadece bir kez mevcuda uygulanacaksa, birileri tarafından delinerek gariban için uygulanacaksa, siyasileştirilerek adam kayırmacılığa sebebiyet verecekse,bu ihtimal ülkemizde çok yüksek, kesinlikle bu işe girişilmemelidir.
E.Eyüboğlu

SON HABERLER

[MANŞET][slider1]

MKRdezign

y

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget