Dünkü tek yazımı
"Sakin olmamız gerek.. Olabilen, olabilecek gücü olan herkes sakin olmalı" başlığı
ile yazıp çıkınca doğru eve gittim.. Bir yandan gazeteleri okuyacağım,
bir yandan da, karşımda hep açık duran haber ekranları arasında dolaşıp
gelişmeleri izleyeceğim..
Gazeteleri elden geçirirken birden dondum kaldım..
Cumhuriyet!.. Benim Cumhuriyet'im.. Bir zamanlar
yazarı olmaktan hep gurur duyduğum, duyduğumu da hep yazdığım
Cumhuriyet'in birinci sayfasında kocaman, yarım sayfa bir resim..
Patlamanın hemen ardından çekilmiş..
Atatürk Havalimanı önünden geçen yolda yan yana dağılmış ölü vücutlar..
Dünyanın hiç, ama hiçbir "Ciddi" gazetesi, bir terör eyleminden böyle
bir resim basmaz.. Aslında satışları sadece resim ve başlığa dayalı
bulvar gazeteleri bile yasak olmadığı halde, böyle resimleri
"Centilmen anlaşması yapmış gibi"
pek kullanmazlar.. Çıktığı günden beri resimle hiç ilgisi olmamış
"Fikir Gazetesi" Cumhuriyet, birinci sayfasını nasıl bir tabloit
gazeteden bile ucuzluk içinde pazarlar?.
Nasıl olur da o alçakça saldırıya duyulan ulusal öfkeye tercüman olacak
bir başlık yerine "Ölüm Terminali" diye, o korkunç terörü düzenleyenleri
keyifle yerlerinden fırlatacak bir manşet atar?.
Avrupa'nın en işlek üç havalimanından birinin adını "Ölüm Terminali" koymak Cumhuriyet'in mi işidir, yoksa eylemi yapan IŞİD'in mi, iyi
düşünün o başlığı atan kardeşlerim?.
Salı gecesi Türkiye en acı günlerinden birini yaşadı.. Biz medya olarak böyle acı bir günde bile birleşmeyi başaramadık..
Herkesin elinde bir keser.. Herkes "Kendime, kendi hesabıma nasıl yontarım" davasında..
Gel de çıldırma!..
***
Atatürk Havalimanı'nın girişi bir kale kapısı gibi..
Yol resmen bu devasa kapı ile kesilmiş.. Girişin iki yanına güvenlik güçlerinin yerleşmiş..
24 saat orada görev başındalar.. Giren bütün araçları ve de yayaları kontrol etmek üzere oradalar.
Hava sıcaklığı 31 derece iken, hem de nasıl kalın mont giymiş üç adam,
yanlarında Kalaşnikof uzun namlulu makineli tüfeklerle oradan rahatça
girebiliyor ve Cumhuriyet tarihinin en büyük havaalanı terör eylemini
gerçekleştiriyorlarsa, o kapı niçin yapıldı?.
Orada onca güvenlik memuru, 24 saat vardiyalar halinde niye çalışıyor ve benim vergilerimle maaş alıyorlar?.
O "Güvenlik Kapısı" o kale kapısı gibi yapı göstermelik mi?. O polisler
orda görev mi yapıyorlar, yoksa sabahtan akşama, çay kahve vakit mi
geçiriyorlar?.
Çıldırmak işten değil!..
***
Güvenlik zafiyeti var mı, yok mu?. Elbet sorumlular araştıracak ve gerekeni yapacaklar.
Ben size hiçbir araştırma yapmadan bir sorumlu söyleyeyim..
Atatürk Havalimanı'ndan sorumlu, makamı terminal içinde olan "Özel Vali
Yardımcısı.." Olayı yıllar öncesinden takip ettiğim, bu köşede çok
yazdığım için yakından biliyorum.
Atatürk Havalimanı'nda işler ayrı ayrı müdürlüklere bağlıydı. Diyelim kalkışa hazırlanan uçakta bir yolcu kalp krizi geçirdi.
Havalimanı ambülansının, doktoru alıp hastaya gitmesi için kaç
bürokratın izni ve talimatı gerekiyordu bilemezsiniz.. Havaalanı İtfaiye
Müdürü dahil.. Hasta kalp krizi geçiriyor.
Cankurtaran yola çıkmak için İtfaiye Müdürünün iznini bekliyor. Niye?. Çünkü ambulans itfaiye garajında park ediyor, iyi mi?.
Bu kırk başlı durum işleri çıkılmaz hale getirince, yeni düzenleme
yapıldı ve tüm terminal tek kişiye bağlandı. Özel görevli vali
yardımcısına..
Terminale yerleşen vali yardımcısı bir işe daha yarıyordu. İstanbul
Valisi'ni, nerdeyse tüm vaktini alan bir karşılama uğurlama görevlisi
olmaktan kurtarıyordu. Ankara'dan gelen her bakanı karşılamak ve
uğurlamak zorunda olan Vali, 24 saatinin yarısını hava alanında ve
yollarında geçiriyor, İstanbul'un sorunlarına vakit ayıramıyordu.. O
görev de bu vali yardımcısına devredildi. Vali sadede Cumhurbaşkanı ve
Başbakan geldiğinde alanda olacaktı.
Şimdi bu vali yardımcısı kimdir bilmiyorum.. Ama 3 terörist, kale
kapısından uzun namlulu kaleşlerle ellerini kollarını sallaya sallaya
geçmişlerse, İçişleri Bakanlığı Müfettişlerinin ilk ziyaret edecekleri
kişi herhalde odur.. Ve de benim Mekteb-i Mülkiye'de okuduğum "Yurt
İdaresi" kuralları içinde, soruşturmanın selameti açısından, bitene dek
de görevden alınması gerekir.
Bu açıklama en kısa zamanda yapılsa, hükümet halk nazarında zayıflar
mıydı, tam tersine çok daha güçlenir miydi, onu düşünelim şimdi?.
Cumhuriyet Hükümeti, eylemlerini, amaçları bağcı dövmek olanları değil,
halkı düşünerek yapmalı.. Böyle bir soruşturmanın "Ölüm Terminali"
manşeti ve resmi ile sayfa yapanlar tarafından nasıl istismar
edileceğini biliyorum. Herkes biliyor. Ama muhatap onlar değil ki..
Muhatap benim..
Türk halkı.. 78 milyonuz biz..
Amacı bağcı dövmek olanları nasılsa kendi yanınıza çekmeniz mümkün değil.. Daha düne kadar "Etrafımızda dost kalmadı.. Ülkemizi yalnızlığa mahkûm ettiler.. Turist yok.. İhracat durdu.. Ekonomik, siyasi batıyoruz" diye bas bas bağıranlar, Rusya ve İsrail ile çok olumlu ilişkilerin başlamasını, hadi alkış tutmasınlar, hiç değilse olumlu bakacakken, hatta "Dediğimize geldiler" diye pay çıkaracakken "Ezildik. Önlerinde secdeye kapandık. Onurumuzu, şerefimizi iki paralık ettik" diye karşılamadılar mı?.
Pişmiş aşa soğuk su katmak için ellerinden geleni hala yapmıyorlar mı?.
Çünkü amaçları, ülkenin zor günleri atlatması değil. Her şey daha beter olmalı ki, Kaptan batsın..
Kaptanı batırmak için, gemiyi batırmayı göze alanlar mı muhatap o zaman, 78 milyon olan bizler mi?.
***
Bir de sosyal medya?..
Tanrım, bu nasıl bir vatan hainliğidir?.
Havalimanındaki parçalanmış insan resimlerini, o andaki paniğin
videolarını IŞİD örgütü dağıtır dünyaya.. "Bakın yaptığımız eylemi
görün" diye.. Dünyada korku, dünyada dehşet yaratsın diye..
Dağıtıyorlar zaten.. Kafa kesmeler dahil..
Amaç, IŞİD'in gücünü (!) kanıtlamak.. Korku ve dehşet yaratmak..
Hayır!.. Bu defa onlar yapmıyor.. Biz yapıyoruz, anında.. Kendi
insanımız (!) yayıyor, korku, panik ve dehşet görüntülerini, IŞİD adına,
sanki..
Benim sosyal medya ile hiç ilgim yok..
Bu yüzden "İnternet ve sosyal medyaya ulaşım yavaşlatıldı" diye haberler
duyunca merak ettim. Yakınımdaki arkadaşlarıma sordum da, o felaket
tellallarının fotoğraf, video ve yorumlarının bazılarını gördüm.
Kanım bir daha dondu..
Bir tweette "Rusya ve İsrail
hezimeti gündemini değiştirmek için tertiplediler bu saldırıyı"
diyordu.. Böyle aptalca ve böyle alçakça bir şeyi, bu ülke insanı nasıl
düşünür?.
Rusya ile İsrail barışı yurt içinde nasıl bir rahatlama yarattı, yurt dışında Obama bile alkışladı, Putin- Erdoğan anlaşmasını.. Bu gelişmeler hezimet midir, büyük başarı mı?.
Kendini içerde dışarda alkışlatan gündemi insan niye değiştirsin, gerzek?.
İkincisi.. Dünyanın en işlek on havaalanından birinde terör eylemi bu
ülkenin yönetiminden sorumlu olanlara fayda sağlayabilir mi?. Bu nasıl
ucuz, bu nasıl aptal bir mantıktır?.
Ya bunları okuyanlar.. Başkalarına dağıtanlar..
Ah Ziya Paşa ah!. 200 yıl önce yazmışsın halimizi..
"Nadanlar eder sohbet-i nadanla telezzüz Divanelerin hemdemi divane gerektir." Yani..
"Cahiller, kötülerle sohbet etmekten hoşlananlar gene kötüler ve
cahillerdir Delilerin arkadaşı gene deliler olabilir ancak.." Sosyal
medya yavaşlatılmış.. Ben olsam durdururdum..
Fikir özgürlüğü "Alçaklık özgürlüğü, vatana ihanet özgürlüğü" değildir çünkü..
Bekle üç gün geçsin. Herkesteki o panik, o korku, o öfke, o bin türlü
karmaşık, dağıtıcı duygu havası dağılsın biraz.. Senin dediklerini sakin
sakin yorumlayacak hale gelsin millet.. O zaman ne dersen de.. Ne
kusarsan kus.. Tamam..
Ama daha bombanın dumanı havalimanı üstündeyken, fırsat bu fırsat deyip
bozgunculuk yapmak?. Paniği büyütmek, paniği teşvik etmek, nasıl iğrenç
bir kendinden sosyal medyada söz ettirme mastürbasyonudur?.
"Falanın koyduğu resmi gördün mü" dedirtince tatmin olanların adı
"Sosyal medya kullanıcısı" ise, benim eleştirdiğim bizim medya, melek
yahu!.
Çıldırmak işten değil!.
***
Umudum Meclis'teydi. Yarın halkın önüne çıkıp oy isteyecekler.. Tamam..
Ama bugün orada 78 milyonun vekili olarak bulunuyorlar.. Böyle acı bir
günde, Meclis'in kucaklaşması, 550 değil, tek kişi gibi Millet'în önüne
çıkması nasıl bir hava verirdi ülkeye?.
Moraller bir anda nasıl yükselirdi bir düşünün..
Gördüğüm ne oldu, Meclis TV'sinde.. Birbirlerine "Şerefsiz, omursuz, haysiyetsiz" diye bağıranlar..
Onlarla ölü mezarda, yüzlerce yaralı hastanede yatar ve milyonlar kan ağlarken "Bunu nasıl oya çeviririz" hesabı yapanlar?.
Bu mu benim Meclisim peki?.
Bu ulusun ortak acısı bile sizi birleştiremiyor öyle mi?.
O zaman Anayasa'yı değiştirelim..
"Milletvekili" deyişini çıkaralım "Parti vekilleri" diyelim size de, Millet, umut bağlayıp, bir şey beklemesin hiç değilse..
Dün Tebessüm köşemde nakletmiştim..
Bugün tekrar alıyorum.
"Demokrat Başkan Obama'nın son zamanlarda artan silahlı baskınlar
üzerine hazırladığı Silahları Kontrol Yasası'nın oylaması, Kongre'de
çoğunluğu ellerinde bulunduran Cumhuriyetçiler'in oyları ile reddedildi.
Demokratlar da protesto için Temsilciler Meclisi koridorlarında bir 'Oturma' eylemi yaptılar.
Komedyen Jimmy Fallon bunu anlattı ve dedi ki..
'Demokratlar Kongre'nin bir şey yapmamasından bıkıp, biri bir şey yapana
kadar, bir şey yapmayı reddetmişler!.' Bizimkiler de keşke, o gözü
dönmüş küfürlerle birbirlerine saldıracaklarına, Meclis koridorlarında
susup yerlere otursalardı keşke.. Kesin daha etkilerlerdi ulusu..
Çıldırmak işten değil!..
***
Bu sabah evden çıkarken gene haber kanallarına bakıyorum.
Gelişmeleri veriyorlar tamam.. Ama haberin arkasına ille de ayni arşiv görüntülerini 24 saattir bininci kez takıyorlar..
Sirenler, ambülanslar, şaşkın koşuşan insanlar..
Yahu o salı gecesi, olay anının, haber anının görüntüleri..
İki gün sonra, perşembe sabahı insanların gözüne, dakka başı hala o görüntüleri sokup, yeniden yaşatmanın alemi alemi var mı?.
Sen on saniyede bir beni patlama anına götürürsen, ben nasıl sakinleşir, nasıl normal yaşamıma dönerim?.
Çıldırmak işten değil..
***
İşte bugün de, köşemi normale çeviremedim. Beni bağışlayın..
Yarın inşallah!..
Çıldırmazsam!..
HINCAL ULUÇ